YATCAZ KALKCAZ MI?

“Mezar taşlarını Hasan koyun mu sandın
Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sandın”
Drama Köprüsü Türküsü


Uyku için ölümün kardeşi derler.
Bazı durumlarda bizzat ölümün kendisidir.
Araç kullanırken mesela…
Şiddetli soğuk altında ya da kan kaybederken uykuya teslim olursanız; ölümün kucağında kalırsınız…
Bazı tedavi süreçlerinde de hastanın uyuması, bir daha uyanamaması anlamına gelebilir…
Onun için hasta sürekli meşgul edilir, uyanık tutulur.
Zor şartlar altında bilincin açık kalması hayattan, uykuya dalması ölümdendir.

Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz… çocuklar için nihayeti kesin olan bir tekerlemedir.
Her yatmanın sonu kalkmak değildir oysa.

Dünya gözle görülmeyen bir virüsün pençesinde.
Ya da virüsten pençeleri olan görülmemiş bir canavarın tasallutu altındayız.
Belki habis ruhlular, virüs elbisesi ile maskeli balo yapıyorlardır.
Nihayetinde insanlık olarak, orantısız bir gücün mağduruyuz.

3 ay önce söylense; inanmayacağımız tedbirler uyguluyoruz.
Fert, toplum, insanlık…
Belediye, hükümet, uluslararası kurum…
İbadetlerimiz, alışkanlıklarımız, geleneklerimiz, eğlencelerimiz, ….
Vizyonlarımız, stratejilerimiz, projelerimiz…
Sistem uyuyayazdı.

Bazı gazeteciler, bilim insanları, siyasetçiler, belediye başkanları; “yetmez, sokağa çıkma yasağı ilan edilsin, üretim dursun, iş yerleri kapansın” diyorlar.
Bu talep sahiplerinin önemli bir kısmının işleyen sisteme, istemedikleri gibi akan hayata karşı birikmiş hınçları var.
Toplumsal zihni kışkırtarak hınçlarına ordu toplamaya çalışıyorlar.
Bir kısmının ise kötü bir niyeti yok. Konuşmak için konuşuyorlar.

“Hayat Dursun” çağrıları bence uykuya; içinde bulunduğumuz şartlar düşünüldüğünde ölüme davetten başka bir şey değil.
Virüsün yayılımını ancak böyle durdurabileceğimiz iddiası, tutarsız bir sayıklamadır.

Özellikle metropollerde çöplerin toplanmadığını hayal edin.
Kişi başına günlük üretilen çöp miktarı 1 kilo civarında.
İstanbul’u düşünürseniz günlük 16 milyon kilodan bahsediyoruz.
Bu çöpü toplayan insanlar, nakleden insanlar, depolayan bertaraf eden insanlar…
Virüs taşıyıcısı sadece onlar olsa yeter.


Virüs mücadele meydanında yenilecek.
Mücadelenin en yoğun olduğu yer hastaneler, sağlık kuruluşları.
Doktorlar, hemşireler, eczacılar, hasta bakıcılar, ambulans ekipleri, teknik ekipler… binlerden, on binlerden bahsediyoruz.
Tıbbi ve insani ihtiyaçları çevresinde bir dünya kursanız, virüsü bütün dünyaya yayabilecek bir ağa ulaşırsınız.
Sokağa çıkma yasağı ilan edip; cepheleri tükeninceye kadar savaşsınlar mı diyeceğiz?

Eve kapanan insanların ihtiyaçları?
Su, elektrik, doğalgaz, telefon, internet, yiyecek, içecek, eğitim …
Evlerde kendi kendine yeten bir ekosistem kurmak yüzyıllar alır.
O zamana zaten hepimiz ölmüş oluruz.
Eğer bu ihtiyaçlar karşılanacaksa, yüz binlerce kişi bir yerlerde çalışıyor olmalı.
Çiftçi, nakliyeci, dağıtımcı, mühendis, teknik servis, perakendeci…
Yaşamsal ihtiyaçlar için izin ihdas edebilirsiniz; virüsümüz de bulaşma zincirine kavuşmuş olur böylece.
Sitelerimizde binlerce kişi yaşıyor.
Her sitede bir enfekte kişi, binlerce enfekte anlamına gelebilir.
Sitenize çekilin, evinize çekilin, odanıza çekilin, yatağınıza çekilin… nereye kadar?

Hayatı durdurarak değil, hayatı biçimlendirerek mücadele etmek tek çıkar yol.
Herkes üzerine düşeni yapacak.
Ancak böyle kazanabiliriz.

İşinin başında bir Hükümet, bir Sağlık Bakanlığı, bir Bilim Kurulumuz var.
Alınması gereken tedbirler ilan edildi.
Herkes bu tedbirleri ifa ederse zaten önemli bir mevzi kazanırız.
Tedbirlerin ifası noktasında topu taca atanlar işi oyun sanıp hayatı durdurmayı teklif ediyorlar.

Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri net, buna karşılık herkes durumdan başka vazifeler devşiriyor.

Örneğin belediyesin.
Üzerine düşen konularda çalış bir zahmet.
Sosyal mesafe bir tedbir.
Bu tedbire göre belediyenin işi; pazarlarda, metroda, metrobüste, minibüste bunun uygulanmasını temin etmek, personelini seferber edeceksen bunun için seferber et. Ben daha iyisini bilirim, sokakları çitilerim, sahra hastanesi kurarım… deme ya hu. Sokaklara binlerce ton kimyasal sıkacağına, her sokağa el hijyeni için 10-15 tane dezenfektan yerleştir, hatta çeşmeler kur insanlar ellerini yıkasınlar.

İş yeri sahibiysen, tedbirleri iş yerinde uygulamak olsun ilk işin.
Uzaktan çalıştırabildiklerini uzaktan çalıştır.
Toplu bulunma alanlarını düzenle.
Yeme içme programını ayarla.
Gücün yetmiyorsa bunları gerçekleştirmek için yardım talep et.
Hazır kriz var devletten ne koparırız deme be kardeşim !
Bilimin altını sıkça çizenler, Küba’yı, Çin’i, Kore’yi örnek gösterenler.
Elinizi tutan mı var, varsa gösterin biliminizi.
Çen çen çen… kendiniz dahil kimseyi kurtarmıyor.

Belediye yoksa, sen yoksan, ben yoksam… devlet nasıl olsun, devlette nasıl olsun?

Entelektüelsin sözün dinleniyor.
Televizyon televizyon dolaşıyorsun; Twitterda, Facebookda orda burda “like” burada diye felaket tellalına dönme ne olur?
Bu süreçte iyi, güzel haber hiç mi yok?
İyileşme süresini üçte bire indiren ilaçtan bahset, Fransa’da başarılı olan tedavi yöntemini anlat, tedbirleri yaygınlaştırma telkini yap, iyileşenlerden bahset…
Niye sadece hasta olanlar, ölenler, karantinalar… toplumsal direncimizi zayıflatma ne olur?

Devlet ve özellikle Bilim Kurulu bu süreçte işini iyi yapıyor.
Dünyada daha iyisi yok.
Had aşımı olabilir, kusura bakmasınlar, bir önerim var;
Tedbirler; belediyeler, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, medya organları için de bir forma koyulup, ilan edilsin.
Süreç boyunca belediyenin işleri tarif edilsin.
Belediye’nin, Sivil Toplumun, Medyanın, Kamu kurumlarının… kimin ne görevi varsa tanımlansın, güncellensin.

Sokağa çıkma, üretimi durdurma gibi tedbirleri akla getirmek bile ziyan.
Sistemi uyuttuğunuzda; uyanıp uyanmayacağını; uyandığında ne zaman kendine geleceğini bilemezsiniz.
Şartlar zoruyla uykumuz gelmiş olabilir ama yaşamak istiyorsak uyanık kalmak zorundayız.  


Fotoğraf: Yerli solunum cihazı geliştiren ekip..

Yorumlar

  1. Çok yakın arkadaşım ile tartıştığım bir konu; sokağa çıkma yasağı olsun veya olmasın... Olmaması gerektiğini düşünen ben bunu "Ayakta Kalmak" olarak tanımlamıştım. Boks maçına benzetmiştim. Nakavt olmamak için daha çok vaktimiz ve enerjimiz var. Oyun devam etmeli...

    YanıtlaSil
  2. Furkan Güneysu29 Mart 2020 23:49

    The Economist'in yeni kapağı çok şey anlatıyor.
    "Everything's under control"
    https://www.economist.com/sites/default/files/print-covers/20200328_cna1280_0.jpg

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MELEKLERİN İNTİKAMI

Irishman Çok Uzuuuuuuuuun!

OSMANLICA SARIŞIN ÇEKİK GÖZLÜLERİN İŞİ