ZURNA 5: ÇALIŞMAK


Fabrikalar bazı işçilikleri evlere yaptırırlardı. 
Muhtemelen çok fire veriyorlardır. Yine de daha ucuza geliyor olsa gerek.
8-9 yaşlarındayken bazı ürünler için basit montaj işleri yaptığımı hatırlıyorum. 

10-11 yaşlarında yazları  ve ev dışında çalışmaya başladım. 
İlk iş yerim bir kırtasiye idi. 
Ne kadar aldığımı hatırlamıyorum. 
Patron cesur, ben cesur. 
O yaşlarda Pendik'ten Eminönü'ne gidip karton alıyor, Pendik'e getiriyorum. 

Yüzlük kartonları taşımak hayli zordu. 
Vapura binmek için Sultanahmet yokuşlarından Karaköy'e gidiyordum.
Çoğu zaman kayboluyor, yolumu kimseye sormadan bulmaya çabalıyor, buluyordum.
Bazı insanların şefkati tahrik oluyor, kartonları taşımama yardım ediyorlardı. 
Aslında Kadıköy'e vapur Eminönü'nden de varmış. 
İlk gidişten sonra onu da sormadığımdan Eminönü'nden Kadıköy'e vapur olduğunu hayli sonra öğrendim.

Bir ara; boyacılık yapmaya, simit - sandviç - çorap satmaya çalıştım... Bu sektörlerde başarılı olamadım.
Ortaokul'a başladıktan sonra, kırtasiye sektöründen konfeksiyon sektörüne transfer oldum.
Bir büyük ağabeyimin referansıyla. 
Mağazalarda çıraklık yapmaya başladım. 
Bir ara dayımın baklava imalathanesinde geceleri çalıştım. 
Sonraları bir büyük ağabeyimin büyüğü olan ağabeyim bir çakmak tezgahı açtı. 
Tezgahta birlikte çalıştık. 
Çöplükten çakmak toplayıp tamir edip satıyorduk. 
Kış aylarında tezgahımız kestane tezgahına döndü. 
Ticaret iyiydi. Ama bir günü bir gününü tutmuyordu. 

Lise'ye başladığımda geliri sabit bir iş ihtiyacı duydum. 
Yakacık'ta bir kuru temizlemede işe başladım. 
Yevmiye alıyordum. Her gün yanılmıyorsam 1000 lira. 
Çok iyi paraydı.
Gece ikilere kadar çalıştığımdan her gün okula geç kalıyordum. 
Üniversiteye o kuru temizlemede hazırlandım.  

Almanya'daki büyüğümüz... 
Annem sürekli onun özlemiyle yaşadı. 
Herkesin biriciğiydi. 
Gurbet elde çok çektiğini sonradan öğrendik. 
86'dan sonra kendisine gelmeye başlamıştı.
İlk fırsatta bizimle irtibat kurdu. 
Geçimimiz için elinden geldiğince yardımcı olmaya başladı.  
Gönderdiği para ev ekonomisinin önemli bir kısmını karşılıyordu.

Üniversiteyi kazandım. 
Bir yandan kestane tezgahı bir yandan gazete dağıtımı yapıyordum. 
3 aylığımız vardı.
Burs alıyordum.
Öğrenci kredisi çıkmıştı.  
Bir büyük ağabeyim de Almanya'da çalışmaya gitmiş,  para gönderen sayısı iki olmuştu.
Hasılı zengin sayılırdık.

Üniversite'ye başlarken bir hocamız aracılık etmiş, bir dernekten burs almıştım. 
Birinci ay gittim aldım. 
İkinci ay gittim aldım. 
Üçüncü ay bursla birlikte bir de kitap verdiler. 
Ne kitap yabancı ne dernek yabancı ne kötü niyet var...
Ama istedikleri kitabı okumam için burs veriyor olmaları fikrini kendime yediremedim.
O aydan sonra burs almaya gitmedim. 
Aynı hocama durumu söyledim. 
Bana başka bir burs buldu. 
Eminönü'nde Küçükçalık diye bir iş yeri vardı. 
Bir Müslüman nasıl burs vermeli... onlarda gördüm.
Sonradan burs verdiğimiz öğrencilere bakışımı onlardan edindim...
Allah razı olsun.

O süreçte okuma hürriyetimi bir bursa veremezdim, vermedim.
Hem de bunca zenginken...

Hasılı 8-9 yaşından beri çalışıyorum. 
İnsan için çalıştığının karşılığı olduğuna iman ediyor bunu bizzat biliyorum. 
"Çalışmaya alışanlar için çalışmak, para kazanmaktan daha öncelikli bir eylemdir." farkındayım.

Sosyal, etnik, siyasal mensubiyetimden, amcamdan, dayımdan, derneğimden değil; iş yaptığım yerlerde işimden dolayı oldum.
Hamdolsun.  
    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MELEKLERİN İNTİKAMI

Irishman Çok Uzuuuuuuuuun!

OSMANLICA SARIŞIN ÇEKİK GÖZLÜLERİN İŞİ